İnternet Reklamcılığı

Ajanslar ve onların art direktörleri, kreatif direktörleri otomatiğe bağlamış gidiyorlar. İnternet reklamcılığı “Ben, beni oku, beni gör, benden kurtulamazsın, yine ben,” mantığında süregidiyor.

Bir siteyi açıyorsun, tam habere tıklayacaksın ama mümkün değil. Çünkü ajans siteyi açar açmaz ekranı dondurmuş, kendi reklamını koymuş. Saniyeler boyunca o animasyonu izleyip bitmesini bekliyorsun. Sitenin tepesinde bir banner, mause yanlışlıkla oraya giderse, aynı terane tekrar edip duruyor ve ziyaretçinin algısına tecavüz ediliyor.
Reklamı kapatma butonu bile yok. Sıkılıp oraya buraya tıklarsanız, ürünün sitesinde buluyorsunuz kendinizi. Ajanslar da müşterileri kandırıp, yalan söylüyorlar. “Hazırladığımız reklamdan, sitenize bu kadar ziyaret geldi. Çok başarılıyız.” Müşteri bilmiyor ki, açılan o yeni sayfayı, daha site açılmadan kapatıldığını.

Site yöneticilerinin ise canına minnet, onlar zaten hiçbir şey bilmiyor. “Reklam olsun, para gelsin,” dertleri bu.  Ajansların derdi de, “Baaak, işte biz böyle atraksiyonlu reklam yaparız,” tatmini. Ziyaretçi, ajans mastürbasyonunu izlemek zorunda bırakılırken, üründen tiksindirtme/müşteriye antipatik gözükme durumunu kimse düşünmüyor.

Peki ya videolar?.. İzleyeceğin haber 22 saniye ama öncesinde 45 saniye reklam videosunu dayıyorlar. Bu reklamlar, bilgisayarın sesini makul seviyelerde tutmana rağmen,  sesler 2-3 kat arttırılmış şekilde karşımıza çıkıyor. İş yerindeysen durum beter, kulaklığın takılıysa kulakların yandı, gece yarısından sonraysa etrafa yayılan ses ve “Ne oldu paniği”. Bunları düşünen yok, biz reklamı verdik, işimiz bitti.

Kimse gösterilen reklamın ne olduğunu bile bilmiyor. Gözler kapatma butonu arıyor, sesi nasıl kısacağını düşünüyor, bin bir küfür ve ardından ulaşmak istediğin habere/bilgiye ulaşıyorsun ve haber de beklentiyi karşılaşmazsa (ki, manşet ve içerik arasındaki uyumsuzluk Türk internet anlayışının başka bir sorunu) iyice sinirleniyorsun.

Müşteri cahil, marka geleceğini ajansa teslim etmiş şirketlerin çalıştıkları ajanslar bu cehaleti fazlasıyla kullanıyor ve müşteriyi sömürüyor.
Müşteri cahil, ancak “benim fikirlerimi yapacaksınız,” diye ajansları ciddi şekilde yönlendiren şirketleri de, bilgilendirmek istemeyen ajanslar (kendi bilgileri ne kadar ki) müşteri kaçacak (cukka) korkusuyla kötü işlere seve seve imza atıyor.
Site editörleri, zaten belli. Öyle bir noktaya geliniyor ki, bazen reklamlardan, site içinde aradığın basit bir linki bile bulamıyorsun ve bir süre sonra ziyaretçi o siteden vazgeçiyor.

Çözüm mü?
Video reklamlarındaki çözüm, TV’de yayınlananların aynısını koymak değil, internet için başka versiyonları çekmek olmalı. Kişiler/ajanslar kendi egolarını tatmin etmek yerine, daha iş bilir tavırlar içine girmeli. Reklam kabul eden sitelerin editörleri, ucuz diye değil, eğitimli oldukları için işe alınmalı. İnternet reklamcılığı çala kalem değil, ciddi analizler sonucu ortaya çıkartılmalı.
Çok mu zor? Evet zor, çünkü herkes kendi cukkasında. “Böyle gelmiş, böyle gider,” düzenini kimse değiştirmek niyetinde değil.
Ama şu gerçek, internet reklam payları ciddi oranlara çıktı ve ajansların silkinip kendilerine gelme dönemi çoktan geldi de geçti.

Tansu Yalkın

Yorum bırakın